1 Kasım 2012 Perşembe

Akşam'ın Hüznü...!

Saat Akşamı Vuruyor ve Ben Çaresiz Zamanın Geçişini Seyrediyorum Yine... 
Aslında Yok Olan ve İçime Dert Olan Onca Şeyin Etkisinden midir Bilmem Ama Bir Tren Endamında Geçen Zamanın Siren Seslerini Farkeder Gibiyim...
Bitkisel Hayata Girmiş, Umudu Çoktan Tüketmiş Yarı Ölü İnsanlara Özenecek Kadar Aşağılıyorum Kendimi... 

Yapayalnız Evimde Düşünürken, Ne Kadar İstesem de Bu Hayattan Hiçbir Şey Anlamadığımı... 
Yapmak İstediğim Şeyleri Yapamadığımı ve Bunu Her Defasında Çok Sonraları Farkettiğimi... 
Söylemek İstediğim Hiçbir Cümleyi Tamamlayamadığımı, Hep Son Kelimenin Ya da Son Cümlenin Dudağımda Asılı Kaldığını... Sonra Bunu Söylemek İstediğimde Her Şeyin Çok Değiştiğini ve Artık O Cümleyi Tamamlamanın Hiçbir Anlamı Kalmadığını Farkediyorum... 
Nasıl Birşeydir ki Bu, Onca Adanmışlığa Rağmen ve Onca Hissederek Yaşamama Rağmen Kalbim Bu Dünyadan Hiçbir Şey Anlamıyor?
Ve En Önemlisi Dudağımda Asılı Kalan Sözcükler Sahiplerini Ararken Sahipleri Beni Hiç Aramıyor?
Ve Bu Cümleleri Tamamlamak İstediğimde Başka Sevdalarla Cebelleşiyor Oluyorlar... 

Mutluluğum Öylesine Sahte ki, Ne Kadar Kendimi Kandırsam, Mutluyum Diye İnandırsam da Dönüp Dolaşıp Aynı Çamura Saplanıyorum... 
O Çamurun İçerisinde Geziyor, Uykularımı Harap Ediyorum...
Kendimi Yalnızlığa Mahkum Ediyor, Arada Dalıp Bir Yerlere Kalıyor, Uzun Uzun Düşünüyorum...
Karşıma Çıkan Tertemiz Sevdaları Es Geçiyor Ya da Bana İnananların Sevgilerini, Güvenlerini Harcıyor ve Bir Türlü Aradığım Huzuru Bulamıyorum...
Ve Daha da Acısı, Huzuru ve Mutluluğu Artık Aramıyorum...
Zaten Nerede Bulacağımı da Bilmiyorum.... 

Bütün Mutluluklarım, Umutlarım, Beklentilerim, İnançlarım, Hayallerim Şimdi Başıboş ve Kimsesiz Ay Işığı Gibiler... 
Uzaktan Çok Güzel Görünen Ama Gel Gör ki Yanına Yaklaştığında, Girintiler ve Çıkıntılarıyla Bütün İhtişamını Yitiren... 
Doğru Sandığım O Kadar Çok Şey Yanlış Çıktı ki, Ne Yapacağımı, Nasıl Davranacağımı, Kime Güveneceğimi Şaşırır Oldum... 
Kendime Bile Güvenemiyorum ve Nasıl Bir Yalnızlıksa Bu, Aynanın Karşısında Kendime Kızmaktan Başka Bir Şey Yapamıyorum...
Ve Bana Yaşatılan Bu Mutsuzluk Beni Mahkum Ediyor Unutulmaya, Unutamamaya...!
....................................................

İnsanın Her An'ının Bir Yansıması Vardır Hayata... 
Kimileri Ağlar... 
Kimileri Kavga Eder... 
Kimileri de Hüzünlerini, Sevinçlerini Kaleme Alır... 
Fakat Söz ve Yazının Yerini 
Hiçbir Hareket Alamamıştır... 
Gönlünü, Ruhunu Kağıda Döken Hiç Kimse  Birileri Beni Okusun, Ben deSöz Sahibi Olayım Diyerek Yazı Yazmamıştır... 
Yazanlarsa Yalan Olmuş Unutulmuşlardır.. 
Kalemini Dansettiren Sözün Sultanları Sözleri Sahiline Çıkarılmış, Tılsımlı İnciler Gibi Gönüllere Saçarlar Karşılıksız... 
İnsandaki Anlatım Gücü, İfade Zevki Bugüne Kadar Hep Edebiyatın Gizemli Havasında Gelişmiştir...  
Dünyanın En Zor İşi de Duygularını Bir Şekilde İfade Etmek Olsa Gerek... 
Bunun En Kalıcı Yönü İse Kaleme Sarılmak, Sayfalarla Hasbihal Etmek, Gönülleri Yüzleri Okşayıcı Bir Rüzgar Esintisiyle Okuyucuya Ulaştırmaktır... 
Yazmak Tutkudur, Öyle Bir Aşk'tır ki Her An'ı Dört Mevsim Yaşarsınız... 
Sizinle Beraber Üşürler, Sizinle Beraber Isınır Duygular... 
Acılarımızı Teselli Ederiz Onunla, Sevinçlerimizi Büyütürüz Her Bir Harfte, Satırda... 
İnsanın Hayatının Belkide Cevaplaması En Güç Sorgusudur Neden Yazıyorum Sorusu... 
Sözün Sultanları Olan Edebiyatçılar Alkış Aldıkları Kitlelerin Ruhunu Yansıtır Satırlara...
Onların Tek Sermayesidir Kendini İfade Edip, Başkalarına Tercüman Olabilmek...
Sağnak Sağnak Yağarlar Sözlerin, Duyguların Odağına... 
Dans Eden Kalemlerle Buluşmak İçin, Sevgi İçin, Sevda İçin, Aşk İçin Yazarlar... 
Hazana Yürekleriyle 
Sırılsıklam Olmak İçin Yazarlar....
Ben mi Neden Yazıyorum? 
Bilmem Yazıyorum İşte...
Sebebi Yok Desem Yalan Olacak, Var Desem Nasılsa Kimse Anlamayacak...!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.