9 Haziran 2015 Salı

Her Şeye Herkese Sana...

Neden Bu Kadar Özlemle Uyanıyordu Yüreği Sabahlara?
Neden Bu Kadar Sıkıntı Veriyordu Bu Ayrılık Canına?
O Güçlü Bir Kadındı Oysa ki...
Ömrü Boyunca Ne Geçene Dur Demişti Yüreği Ne de Gidene Dön...
Bu Kadar Savunmasız, Bu Kadar Sevgi Doluyken,
Bu Kadar İmkansızlığı, Mantıksızlığı Sırf Ona Güveninden 
Sineye Çekmişken, Sevdiğinden Böyle Darbe Yemek mi 
Bu Hale Getirmişti Onu?
Oysa ki O Hiç Sevmemişti ki Onu...
O Bu Sevgisizliğini, Kalpsizliğini Nasıl Görememiş, Hissedememişti?
İşte Yine Sabah Olmuştu, Güneş Doğmuştu Tepelerin Ardından...
Kalktı Yalnız Yatağından, Ümidi Onu Terk Etmişti Çoktan...
Bugünde Başlamıştı Arayışa Bi Çare Kalbi, Zaten Hep Aramakla Geçiyordu Izdıraplı Günleri...
Bedenini Titretirken Odasındaki Soğuk, Sıcaklığını Arıyordu...
Esen Rüzgarın Uğultusu Gelirken Kulağına, Sesini Duymak İstiyordu...
Yağmurlar Yağarken Gözlerine, Gözyaşlarını Silecek Ellerini Arıyordu...
Bahar Rengi Bir Aldanıştan Geliyordu Gözleri...
Kovalarken Bedeni Ruhunu Hüznünü Aynalara Giydiriyordu...
Kuytularda Saklıyordu Bakışlarını ve Gözlerinde Topluyordu Bütün Yıldızları...
Bazen Bir Yıldız Kayıyordu Gözlerinden Yüreğine Doğru Bazen de Karanlıkta Saklambaç Oynayan Çocuk Oluyordu Bakışları...
Seviyordu Sevdiğini Söyleyemiyordu, Konuşmak İstiyordu Dili Tutuluyordu... 
Giyindiği Hicran En Yenisinden En Hüzünlüsendi...
Yetim Bırakıp Kendini Her Şeyden Yokluğu İlikliyordu Yüreğine...
İzbe Çukurlarda Dermansız, Bir Başına, Naçar Soluklardaydı...
Bilinmez Yollara Çıkıyordu Yolları, Kapanıyordu Yüzüne Kapılar, Elinde Kalıyordu Tutundukları, Devriliyor, Sendeliyordu Yokluğunun Üzerine...
Gece Karanlıkta Gördüğü Bir Gölgeye Aşık Olmuştu, Yani Bir Tutkuya Tutulmuştu Gerçekleşmeyeceğini Bile Bile...
Ezgili Bir Yaprak Gibi Düşmüştü Bahçesine, Bir Rüzgar Estirmişti Yüreğinde...
O Günden Sonra Gülümseyişinin İçine Sıkıştırılmış Hüzün Kokusu Vardı Yüzünde...
Bir Kuru Dalın Suya Özlemi Gibiydi Yüreği...
Kolayca Kırılıverecek, Küçücük Bir Kıvılcımla Kor Olacak, Yanıp Tutuşacak Kül Olup Kaybolacak Gibiydi... 
Ve Sessizce İçten İçe Yanan Bir Dağ Gibiydi...
Küçük Çırpınışlar Hissederken Büyük Patlamalar Yaşayacak, İçi Kor Gibi Yanacak Tükenip Gidecek Gibiydi... 
Aşktı Bu...
En Çocuk Ruhunun En Kadınca Sevdasıydı...
Bildiği En Doğru Gördüğü En Gerçek Rüyasıydı...
Bilmediği Bir Saatte Bilmediği Aynı Yerde Gelmeye Mecbur Bırakılışıydı...
Güneşin En Koyu Gölgesinde, İçinde ki En Temiz Hasretiyle, Vurgun Özlemiyle Beklemeleriydi...
Sanki Mühürlemiş, Açılmasın Diye Kilitler Vurulmuştu Kaderine...
Hevesler, Hayaller, Umutlar Çok Görülmüştü Ona...
Yavaş Yavaş Azalmış Gücü, Yavaş Yavaş Tükenmiş Bedeni...
Ay Kararmış, Yıldızlar Sönmüş, Güneş Doğmaz Olmuş Gözlerine...
Bahar Gelmez Olmuş Odasına...
Anlaşılmayan Sözleri Gecelerce Sükutlarında Kanıyordu... 
Kimse Yoktu... 
Ahu- Zarı Çürütürken Geceyi Feryatları Ancak Kimsesizliğinin Duvarlarına Çarpıyordu... 
Bir Kelepçe Gibi Takılmıştı Yalnızlık Kollarına ve Sanki Güneş Bile Yemin Etmişti Umutlarına Doğmamaya...
Ellerini Uzatıp Ellerini Tutmak İsterdi Ama Bir Kelepçe Gibi Takılırdı Yalnızlık Kollarına... 
Gözleri Acırdı, Ağlayamazdı Bile Buna... 
Bütün Yağmurlar Kiralayıp Yağdırmak İstiyordu Tüm Ayrılıklara...
Hatta Avuçlarını Doldurmak İstiyordu Damlalarla Ama Avuçları Delinmiş, Tutamıyordu ki, Dökülüyordu Avucundaki Damlalar Yollara... 
Yüreğine Çizdiği Gülüşler İntihar Arzularındaydı... 
Yağmur Yağdığında Bedenine Vuran Her Damla Buz Gibi Üşütürdü Tenini... 
Sevdası Acıtırdı Yüreğini Bir Sızı Kaplardı Benliğini... 
Her Geçen Gün Daha Bir Anlamsız Günlere Uyanırdı Gözleri...
Ve Her Geçen Gün Solan Gülücükler Savururdu Etrafına... 
Yalan Mutluluklar, Yalan Sevinçler Yaşamaya Başlardı Gönlü... 
Ondan ve Hayalinden Biraz Sıyrıldığındaysa Yeni Bir Yağmur Yağar ve Yine Onu Getirirdi Tüm Islaklığıyla...
Varlığıyla Yokluğu Arasındaki Fark, Yaşamla Ölüm Arasındaki Farktan Daha Acıydı Belki de... 
İçinde Her Geçen Gün Büyüyen İnançlı Sevdasının Sevinçli Ezgilerinde Ona Dökülürdü Kelimeleri...
İçtiği Sigaranın Dumanındaki Halkalara Asardı Özlemlerini...
Bir Koluna Özgürlüğünü Diğerine Onu Takıp Yürürdü Sokaklarda...
Sabahları Besmelelerle Açtığı Gözlerine Günaydın Olurdu Gülümseyen Yüzü...
Yokluğu Yalnızlık, Yokluğu Yüreğindeki En Derin Çığlık Olurdu...
Neresinden Dalsa Hayata Hep Bir Yer Açmak İsterdi Ona... 
Orada Olmalıydı Hep Yanıbaşında...
Ne Zaman Yokluğunu Hissetse İnadına Çağırırdı Onu...
Kokusuna İhtiyacı Vardı, Nefesine...
Çığlık Atmak İstiyordu, Avazı Çıktığı Kadar Bağırmak Belkide...
Beceremiyor muydu Yaşamayı?
Neden Her Seferinde Dağılan O Oluyordu?
Kırıla Kırıla mı Büyüyecekti Kalbi?
Yalnız Kalmak Bir Oyun muydu?
Yoksa Kendimi Seçmişti Bu Oyunu?
Matem Rengi Kelimelerle Oynar Olmuştu Elleri... 
Her Yeri Sis Kaplamış Uzaklığı Gözlerinin Önünde Erirken Çareleri Git Gide Tükeniyordu...
Vuslatının Eşiğinde Sefalete Sürükleniyordu Sanki...
Ruhuna Düşen Cemrelerin Tükendiğinden Olsa Gerek Soğuyordu İçi...
Bir Bahar Esintisi, Ufkuna Doğacak Güneş, Seyrine Düşen Meltem Zannetmişti Onu... 
Oysa Şimdi Buz Kaplamıştı Yüreğini...
Zamana Sığındırmıştı Titreyen Yetim Bir Çocuk Masumluğundaki Yüreğini... 
Boğazını Dikenli Tellerin Yırttığını Umursamadan Yuttu Bakışlarını... 
Silinmeyen Bir Yazgının İnfazı Olarak Tevbe Ediyordu Sevmeye...
Başını Öne Düşürememişti Hiç Bir Sevda...
Kendi Yazdığı Bir Masalın Kurbanıydı Sadece Yandıkça Tükenen...
Dudaklarının Arasına Gömdüğüm Bir Ceset Vardı Şimdi...
Aşk Dolu Sözleri Tükenmişti...
Ruhu Ona Susma Telaşındaydı...
Yolun Sonuna Gelmişti Bilmeden...
İçindeki Çocuğa Kulaklarını Tıkayıp, Aşkın Son Duraklarına Yanaşıyor Doğmamış Sevdasına Kefen Beğeniyordu...
Aniden Bir Sızı Hissetti Yüreğinde Derinlerden Gelen...
Bir Çığlığın Sesi Yankılandı Kulaklarında...
Sebebini Bilmediği, Ne Olduğunu Anlayamadığı Bir Pusuda, Zehir-Zemberek Bir Yolun Sonundaydı Sessizce Tükenerek...
Neden Yorgundu Bu Kadar Hiç Çözemiyordu...
Bağırmaya Kalksa Nefesi Yetmiyor Ağlamaya Kalksa Damlalar Bir Bir Yüreğine Dökülüyor ve Yakıyordu Yaralarını... 
Nerdeydi ki Böyle? 
Bir Boşluk, Derin Bir Karanlık... 
Sahipsiz Bir Ruh, Kör Kuyularda Kalmış Bir Gönül, Baş Etmesi Zor Bir Beden, Savrulan Bir Zaman, Yarım Kalmış Bir Düş, Anlamsızca Atıp Duran Bir Göğüs Kafesi, Susuzluktan Çatlamış Dudaklar, Hayalden Öte Hayaller, Belirsizlik...
Boşluk, Sahipsizlik, Yitik Bir Ömür, Kaybedilmiş Bir Savaş...
Bilinmez Acılar Vardı Yüreğinin Derinliklerinde, Yaşamak Zordu Ölümü Bekleyen Bir Bedende...
Sürüp Giden Acıların Sürüklediği Bir Tahta Parçasıydı Adeta, Bir Sağa Çarpıyordu Bir Sola... 
Her Çarpış Başka Acılar Doğuruyordu Yüreğinin Derinliklerinde, Yaşamaya Çalışıyordu Ölümün Eşiğinde... 
Gülmek mi O da Neydi Acaba?
O Artık Yok Saydığı Hayatı Yaşıyordu...
Yaşamıyordu Aslında Ölümü Bekliyordu...
Soğuk Giderek Sarıyordu Yüreğini İçten İçe...
Sabahın Ayazında ve Gecenin Puslu Gizeminde, Yalnız Hissediyordu Bedeninde Kendini...
Yalnızlığıyla Paylaşıyordu Dertlerini... 
Gözyaşları Gözünden Kopar Kuru Yaprak Misali Rüzgarın Etkisiyle Savruluyordu Dört Bir Yana...
Bir Kırık Aynaya Düşmüştü Hayali, Bir Sessizlik Büyüyordu İçinde, Yürüdüğü Bütün Sokaklar Hep Çıkmaz Yerlere Götürüyordu Onu...
Hafif Adımlarla Sisli Geçitlerden Geçerek Yine Bir Çıkmaza Yürüdüğünü Hissediyordu Ama Hep O Bilinmedik Yerde Duruyordu... 
Yüreği Güz Yapraklarıyla Salınarak Yere Düşecekleri Anın Düş Kırıklığını Yaşıyordu...
Kendine Bile Susmuştu… 
Derin ve Manidar Sessizliklere Gömülmüştü…
Ve Kapatmaya Çalışmıştı Kulağını Her Cümleye… 
Ağzını Her Açtığında Yüreği Dinlemek İstemeyip Susturmuştu Onu... 
Gece Yarıları Herkes Uykuda İken O Yitirdiği Uykularının Ortasında Farkında Olmadan Islanmıştı Yine Gözleri Ama Susmuştu...
Kendine Bile...
Ki En Başta Kendine… 
Bir Yıldızı Vardı Gecelerinde... 
Her Gece Konuşur, Dünya Hayatı'nı Sonra Baki Olan Ahiret Hayatı'nı Anlatır Halleşirdi Onunla... 
Ama Yıldızı Hiç Konuşmazdı Hep Susardı...
Susardı ve Dinlerdi...
O Anlatırdı Hep Kocaman Yüreğiyle...
Ve Artık Susan O Olmuştu...
Susmuştu...
Uykusuzluk İçinde Çırpındığı Geceler...
Ayak Bastığı Kaldırımlar...
Duyduğu ve Gördüğü Her Şeyler ve Dahi Gözyaşlarının Rengi Kendilerince Bir Gerçeği Anlatır Olmuştu... 
Sonra İtiraz Kabul Etmeden Karşısına Almıştı Yüreği Onu "Yeter Artık!" Diyerek Anlatmıştı Ona Anladıklarını...
Çünkü Yorulmuştu Yüreği...
Ve Sonunda Tek Söz Ettirmeden Haykırmıştı İçindeki Sırları Yüreği… 
Şimdi, İşte Şimdi Herkes Susmuştu...
Herkes, Her Şey Susmuştu...
Tek Bir Gerçek Kalmıştı Ortalıkta, Ne Olduğunu Anlayamayan Tek Gerçek… 
Peki Neden? 
Neden İzin Vermedi Konuşmalarına? 
Ya da Neden Dinlemedi? 
Neden Hep Susturdu Yüreğini? 
Çünkü Korkardı…
Belki İçi Parçalanırdı Ama Yine de Korkardı....
Çekinirdi Saygısızlık Etmekten...
Çekinirdi Kırmaktan ve Üzmekten... 
Utanırdı...
En Çok da Güzeller Güzeli Sahibi'nden En Sevgili Olan Sevgili'sinden...
Geçici Hevesleri Düşündü, Geçici Heveslerini, Nefsin Arzularını...
Daha Çok Kanadı İçi...
Ağladı...
Kanadıkça İçi Ağladı...
Ağladıkça Daha Çok Kanadı İçi… 
Rabb'ini Düşündü...
O'nun Her Şeyi Bildiği'ne, Gördüğü'ne, Haberdar Olduğu'na Dair İnancı Vardı...
O'nun Her Şeyi Bildiği'ni, Gördüğü'nü, Haberdar Olduğu'nu Düşündü... 
Bilir Olmuştu Artık Yüreğindekileri Ama Bunu Söylemekten Utanmıştı Kendine Bile...
Utanmıştı...
Utandıkça Daha Çok Yanmıştı...
Artmıştı Yangını...
Ve Anladı Sevgi'nin Manasını...
Asla Tarif Etmedi, Sadece Anladı… 
Sevgi'nin Adl-i İlahi'de Sınanmak Olduğunu ve Sınavı Geçmek Olduğunu Sevgi'nin O'na Sığınmak Demek Olduğunu Anladı... 
Anladı İrade, Sabır, Tevekkül Kelimelerinin Gerçek Manasını… 
Anladı ve Sustu…
Ve Ağladı Dili ve Yüreği...
Çünkü Kadın Artık Ölüyor...
Öylece Gidiyor Fazlasıyla Yalnız, Fazlasıyla Yorgun, Fazlasıyla Kırgın, Fazlasıyla Bıkkın Dönüşü Olmayan İmkansız Diyarlara...
____________________________________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.